22 Kasım 2020 Pazar

HZ. MUHAMMED'İN PORTRESİ BİZANS SARAYINDA ÇIKTI. BU YAZIYI YUKARIDAKİ VİDEODA OKUDUM. BUYRUN... Dünya’nın en iyi siyer kitaplarından sayılan M. Yusuf Kandehlevî’nin Hayâ-tüs-Sahâbe isimli eserinin 4. Cildinde bu hâdiseden bahsediyor. Eski hadis kitaplarında da yer alan bu hadis Hazreti peygamber zamanında geçmediği için pek itibar görmemiştir. Hz. Muhammed’in Medine’de vefatının ardından devlet başkanlığı görevine Hz. Ebu Bekir seçilmiş, “Halife” ünvanını almıştı. Tarihte “Halife” ünvanını alan ve kullanan ilk isim olmuştu. Hz. Ebu Bekir’in halifeliği İslam tarihinin belki de en zor günlerine tekabül ediyordu Hz. Muhammed’in vefatının ardından Müslümanlıkla geç tanışan kabilelerde isyanlar çıkmış, yeniden putperestliğe dönenler olmuştu. Arap yarımadasının bazı yerlerinde yalancı peygamberler çıkmıştı ki bunlar içerisinde hiç şüphesiz en ünlüsü Müseylemet’ül Kezzab’tı. Sadece zekât vermemek için isyan eden kabileler bile vardı. Hz. Ebu Bekir hiç yılgınlığa düşmeden her olayın üzerine titizlikle gitti. Bu sırada islamı tebliğ vazifesinin devam etmesi gerekiyordu. Bunun için Hz. Ebubekir bir taraftan savaş için hazırlık yaparken, diğer yandan da Bizans İmparatoru’nu İslam’a davet için elçiler gönderiyordu. Elçiler yola çıkmadan önce Bizanslılar Suriye bölgesinde Müslümanlar karşısında üst üste birkaç yenilgi almışlardı. Bu yenilgilerin üzerinden çok geçmeden Hz. Ebu Bekir bir heyet oluşturarak Bizans İmparatoru Heraklius'u İslam’a davet etmek üzere, Hişam b. Âs el-Emevi, Nuaym b. Abdullah, Ubâde b. Sâmit, Amr b. Âs ve Adiyy b. Ka'b adlı sahabeleri göndermeye karar verdi. Gönderdiği kimseler seviyeli, devlet idarecisiyle konuşmayı becerebilecek, uluslararası tecrübesi olan sahabelerdi. Özellikle Hz. Amr b. Âs, Müslüman olmadan önce de Mekkeli Kureyş kabilesi ile çevre kabile ve ülkeler arasında elçilik yapan bir isimdi. Hz. Ebu Bekir’in belirlediği bu beş kişi Bizans İmparatoru’nu İslam’a davet etmek amacıyla yola çıkarlar. O zamanlar Suriye, Bizans devleti adına, Cebele İbnu’l-Eyhem el-Gassani’nin idaresindeydi. Gassaniler Arap’tı ve Bizans’ın tâbisi olarak yüzyıldan fazla bir zamandır onların hizmetindeydi. Şam’a vardıklarında izin alıp şehre girdiler. Fakat Cebele, elçileri görünce onlardan hoşlanmadı. Herhalde, “Beni İmparator’a rezil ettiler (birçok mağlubiyet yüzünden) ne diye buraya geliyorlar” diye düşünmüş olacaktı. Bir süre kimse onlarla ilgilenmediği için bir köşede oturup beklerdiler. Cebele nice zaman sonra ne için geldiklerini öğrenmesi ve kendi söyleyeceklerini iletmesi için bir adam gönderdi. Ama Müslüman elçiler bu kişiyi kabul etmedi ve doğrudan onunla görüşmek istediler. Elçi gidip bunu söyleyince, Cebele küçümseme göstergesi olarak basit bir mindere oturmuş ve Müslümanların yanına gelmesine izin vermişti. Konuşmaya izin verince, Hişam b. Âs el-Emevi Müslümanlarda adet olduğu üzere önce onu Allah'a imana ve İslam’a girmeye davet etti ama Cebele bunu kabul etmedi. Olayın devamını bu daveti yapmak için gidenlerden, Ubâde b. Sâmit’in ağzından dinleyelim; “Cebele’nin üzerinde siyah, kaba bir elbise vardı. Ayrıca etrafa şöyle bir bakıldığında, her şeyin kara olduğu görülüyordu, ona, (Senin şu karalar içinde olmanın sebebi nedir’ diye sorduk, ‘Sizi bütün Şam'dan, yani beldelerimden çıkarıncaya kadar, bunu adak olarak adadım ve üzerimden çıkarmayacağım’ dedi. Biz, ‘Sakin ol, acele etme! Vallahi, sen şu oturduğun yerden bizi menedinceye kadar, biz onu muhakkak senden alacağız (Bizi kovmaya fırsatın olmayacak)! Vallahi, biz burayı inşallah senden de, senin kralından da alacağız, bunu bize Peygamberimiz (as) haber verdi’ dedik.” Elçiler Cebele’ye aslında İmparator Heraklius’a gitmek istediklerini söyleyince, gerekli şeyleri tedarik eder, ayrıca yanlarına elçiler ve rehberler vererek Konstantiniyye’ye (İstanbul'a) gönderir. Şam-Konstantiniyye arasındaki yolculuk hiçbir olay yaşanmadan geçmiş olacak ki Ubâde b. Sâmit yolculuk hakkında detay vermiyor. Ama şehre varışlarını, karşılanışlarını detaylı bir şekilde anlatmaya devam ediyor: “Konstantiniyye’ye yaklaşıp şehrin kapısına vardıklarında daha hayvanların üstünden inmeden kılık-kıyafetlerine çekidüzen vererek imparatorun huzuruna girmeye hazırlanırlarsa da onlarla birlikte gelen elçi, develerle kralın şehrine girilmeyeceğini, onlara katır veya atlar getirileceğini söyler ama Müslümanlar kesinlikle kabul etmezler. İmparator’a bu durum iletilince, “Bırakın gelsinler” diye haber gelir, onlar da şehre develerinin üzerinde girerler. Ubâde b. Sâmit diyor ki, “Kostantiniyye halkı bizi böyle, sarıklarımızı sarmış, kılıçlarımızı kuşanmış halde hayvanlarımızın üzerinde görünce şaşkın şaşkın bize bakmaya başladılar.” İnsanların şaşkın bakışları arasında sarayın kapısına varırlar, develerini saray duvarının dibine çöktürürler. İmparator onlar gelirken sarayın üst katlarında bir odasının penceresinde oturmakta ve oradan bu elçilere bakmaktadır, yanında da kumandanlar ve diğer ileri gelenler bulunmaktadır. Elçiler onları aniden tepelerinde görünce bir anlık şaşkınlıkla, “La ilahe illallahu vallahu ekber” diye tekbir getirirler. Ubâde b. Sâmit diyor ki, “Tekbir getirince Allah bilir ya, bütün saray rüzgârın hurma ağacını salladığı gibi sallandı.” Bunun üzerine İmparator, “Kapımda dininizi bu şekilde bağırmanız uygun bir hareket değil” diyerek içeri girmelerini söyler. Saraya girip İmparator’un yanına çıktıklarında meclisinin çevresindeki her şeyin, hatta üzerindeki elbisenin bile kırmızı olması Müslümanlara çok garip gelir ama belli etmezler. O da Cebele gibi, görüşmeleri nakletmesi için adam gönderince elçiler kabul etmez ve doğrudan İmparator’la konuşmak için geldiklerini söyler ve ısrar ederler. İmparatorun yanında, fasih ve güzel Arapça bilen bir adam bulunmaktadır, iki taraf arasında tercümanlık yapacaktır. Ubâde b. Sâmit devam ediyor; “Bize, ‘Oturun’ diye işaret edince, bir tarafa çekilip oturduk. Heraklius (İmparator) gülerek, ‘Beni selamlamanız gerekmez miydi’ diye sorunca, ‘Ne bizim peygamberimizi selamladığımız selamla seni selamlamamız helal olur, ne de senin selamlandığın selamla bizim seni selamlamamız helal olur’ dedik.” İmparator konuşmaya devam ederek Müslümanlar ve Peygamberimiz hakkında sorular sorar ve cevaplarını aldıktan sonra, “İçinizde, peygamberinize vâris olan var mı” diye sorar. Elçiler, “Yoktur, bir kimse ölünce vârisini veya yakınını bırakır ama, Peygamberimiz ‘Biz peygamberlerin vârisi olmaz’ buyurmuştur” diye cevap verirler. İmparator daha sonra Hz. Ebu Bekir’i kastederek, “Hükümdarınız da böyle midir” diye sorup evet cevabını alınca, en azından o zaman için, Müslümanların başına gelen kişilerin hanedan gibi olmadığını anlar. Heraklius, öğrenme amacıyla, bu yeni dinin en temel mesajını sorar, elçiler “La ilahe illallah” diye cevap verince, saray tekrar sallanır. Birkaç defa olan bu olay Heraklius’un iyice dikkatini çeker, gözlerini tavana dikip, “Siz bu kelimeyi söyleyince, saray sallandı dikkat ettiniz mi” der. Daha sonra, bu sözü başka yerde söyledikleri zaman da tavanların sallanıp sallanmadığını merak eder, elçiler “Hayır, biz bu sözün böyle yaptığını daha önce hiç görmedik, sadece senin yanında oldu, o bizim için güzel bir sözden başka bir şey değil” diye cevaplarlar. Gecenin geç saatlerine kadar sohbet edilir, sonunda elçilerin uykusu gelir, yoldan yeni gelmişler ve erken yatmaya alışmışlardır. İmparator bunu görünce misafirlerine izin verir. Elçiler güzel, büyük bir yerde üç gün boyunca çok iyi ağırlanırlar. Ubâde diyor ki, “Sabah-akşam devamlı Heraklius’un lütuf ve ikramları geliyordu.” Rivayetin bundan sonraki kısmı en gizemli bölümüdür. Ubâde b. Sâmit devam ediyor, “Bir gece Heraklius bize haber gönderip çağırdı. Yanına girdik, kimse yoktu, oturmamızı emretti, oturduk. Konuştuklarımızı bir daha söylememizi istedi, tekrarladık.” Bundan sonra İmparator, hizmetçisini çağırıp daha önce hazırlattığı; büyük, altın işlemeli, dört köşe, çekmece gibi bir şey getirtir. Çekmecenin birçok küçük ve kilitli gözleri bulunmaktadır. Heraklius gözlerden birini açar, içinden siyah ipek bir bez parçası çıkarıp yayar... Ubâde’nin anlatımıyla, bezin üzerinde beyaz tenli, yüzü ayın on dördü gibi parlak, uzun boylu, gür saçlı, saçı ikiye bölünerek örülmüş, büyük gözlü, boynu uzun, kalın baldırlı, sakalsız bir insan resmi görürler. Heraklius, bu resimde gördükleri kişiyi tanıyıp tanımadıklarını sorar, elçiler “Hayır” deyince, “Bu, Âdem'dir” der ve onu çıkardığı yere koyar. Heraklius, sonra başka bir göz açıp içinden yine siyah ipek bir bez parçası çıkarıp serer. Üzerinde, beyaz tenli, gür saçlı, hüzünlü, kederli ama güzel yüzlü, güzel sakallı, büyük başlı, kıvırcık saçlı, kalın baldırlı, büyük gözlerinde kırmızılık bulunan, omuzları geniş olan bir insan resmi bulunmaktadır. Heraklius, tanıyor musunuz diye sorunca elçiler yine “hayır” derler. O da “Bu Nuh'tur” der ve onu da çıkardığı yere koyar. İmparator devam eder ve yeni bir göz açar. Gözün içinden, siyah ipek bir bez parçası çıkarıp serer. Bezin üzerinde, beyaz tenli, ak sakallı, ak saçlı, güzel gözlü, geniş alınlı, uzunca yanaklı, güzel yüzlü, gülümser gibi duran bir zatın resmini gösterir, ama elçiler tanımayınca, “Bu İbrahim'dir” der ve diğerleri gibi onu da yerine geri koyar. Heraklius devam eder ve başka bir göz açıp içinden yine siyah ipek bir bez parçası çıkarır ve yayar. İşte asıl şok bu resimle birlikte yaşanır. Çünkü Heraklius’un gösterdiği Hz. Muhammed’in resmidir. Elçilerin anlatımına göre, bezin üzerine beyaz tenli bir insan resmi olup Peygamberimize (as) göre çizilmiştir. Onu görünce, “Peygamberimiz, Vallahi Resulullah (as)” demiş ve ağlamışlar. Heraklius, “Size ne oluyor, tanıyor musunuz bunu” diye sorunca doğal olarak, “Evet bu bizim peygamberimiz Muhammed’in (as) resmidir” diye cevap verirler. Heraklius ısrar eder, “Size Allah’ınız adına, dininiz adına yemin verdiriyorum, bu sizin peygamberinizin resmimi ” diye sorar, elçiler de, “Evet, peygamberimizin resmi, Allah ve dinimiz adına yemin ederiz ki, bu peygamberimizdir. Sanki onu sağ olarak görür gibiyiz” derler. Heraklius ayağa kalkar biraz gezinir, sonra oturur ve “Allah aşkına! Bu, gerçekten o mu” diye sorup da aynı cevabı alınca, resme bir süre daha bakar, sonra, “Bu resim, son gözdeydi, ama doğru söylemediğiniz anlamak için daha önce gösterdim” dedikten sonra onu da yerine koyar. İslam elçilerinin gördükleri bu kadarla kalmaz,Heraklius peygamber resimlerini göstermeye devam eder. Çekmeceden başka bir göz açıp içinden siyah ipek bir bez parçası çıkarır ve yayar. Bezin üzerinde, esmer tenli, kaba sakallı, çukur gözlü, dudaklarını büzmüş, yüzünü ekşitmiş, kıvırcık saçlı, sert ve hiddetli bakışlı, öfkeli bir insan resmi bulunmaktadır. Heraklius yine, “Bunu tanıyor musunuz” mealinde sorar, aynı cevabı alınca, “Bu Musa'dır” der. Heraklius göstermeye devam eder. Hz Musa’nın (as) yanında, ona benzeyen fakat saçı parlak, geniş alınlı, gözünün siyahında burnuna doğru aklık bulunan bir insan resmi görülür. Tanıyıp tanımadıklarını yine sorduktan sonra, “Bu Harun’dur” der. Heraklius sonra onu yerine kaldırıp, çekmeceden başka bir göz açar, bu defa beyaz ipekli bir bez parçası çıkarır, esmer tenli, düz saçlı, orta boylu, güzel yüzlü, öfkeli gibi görünen bir insan resmi gösterir ve bunun “Lut peygamber” olduğunu söyler. Heraklius başka bir göz açıp, içinden beyaz ipek bir bez parçası çıkarır, üzerinde pembe tenli, seyrek sakallı, ince burunlu, güzel yüzlü bir insan resmi bulunmaktadır. Bunun da Hz. İshak olduğunu söyler. Heraklius başka bir göz açıp, içinden beyaz ipek bir bez parçası çıkarır, üzerinde Hz İshak’a (as) benzeyen, fakat alt dudağında ben bulunan bir insan resmi vardır. Heraklius, bunun Hz. Yakub olduğunu söyler. İmparator başka bir göz açıp, içinden siyah ipekli bir bez parçası çıkarır, üzerinde pembe tenli, güzel yüzlü, ince burunlu, güzel boylu, yüzünden nur saçılan, Allah’a saygısı yüzünden belli olan bir insan resmini gösterir ve “Bunu tanıyor musunuz” diye sorar. “Hayır” cevabını alınca “Bu, sizin peygamberinizin atası İsmail'dir” der. Çekmeceler henüz bitmemiştir, elçiler hiç ummadıkları böyle bir durum karşısında kendilerini unutmuş resimlere bakmaktadırlar. İmparator, başka bir göz açar ve içinden beyaz ipek bir bez parçası çıkarır, üzerinde Âdem’in (as) resmini andıran, beyaz tenli, yüzü güneş gibi parlayan bir insan resmini gösterir ve onun Hz. Yusuf olduğunu söyler. İmparator bundan sonra başka bir göz açıp, içinden siyah ipekli bir bez parçası çıkarır. Üzerinde kalın baldırlı, uzun bacaklı, at üstünde bir insan resmi gösterir ve Süleyman b.Davud (Hz. Süleyman) olduğunu söyler. Heraklius son defa bir göz açar, içinden siyah ipek bir bez parçası çıkarır, üzerinde beyaz tenli, simsiyah sakallı, saçı gür, güzel gözlü ve güzel yüzlü, açık ve geniş alınlı elinde asa, sırtında yün kaftan bulunan bir genç insan resmi vardır. “Bunu tanıyor musunuz” diye sorar, “Hayır” denince, “Bu, İsa b. Meryem'dir” der. İmparator, resimlerin sonuna gelince hizmetçiyi çağırarak çekmeceyi yerine kaldırtır. Müslüman elçiler bu resimlerin nereden geldiğini sorarlar, Heraklius ilginç bir cevap verir: “Âdem, çocuklarından gelecek peygamberleri göstermesini Rabbinden dilemişti, Allah da Âdem'e onların suretlerinin tarifini detaylı olarak indirdi. Bunlar, Âdem’in güneşin battığı yerdeki hazinesinde bulunuyordu. Zülkarneyn onu yerinden çıkarıp Danyal’a verdi. Danyal o suretlere (tariflere) göre, bu resimleri ipek bezler üzerine aynen yaptı. İşte bunlar, Danyal’ın çizdiği resimlerdir. Bunlar miras yoluyla krallardan krallara geçe geçe bana kadar gelmiştir!” Bundan sonra elçiler, vazifelerinden eli boş dönmemek için İmparator’u yine İslam’a davet ederlerse de Heraklius, saltanatından ayrılmanın zorluğundan bahsederek mazeret bildirir. Heraklius’un Müslüman elçilere karşı konuşması oldukça yumuşaktır. Ne İslam’ı ne de Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etmediğine dair bir şey söylemediğini görüyoruz. Hatta elçilere güzel, pahalı hediyeler verir. Az bir süre daha kaldıktan sonra elçiler izin ister ve ayrılırlar. Elçiler Hz. Ebu Bekir’in yanına gelirler, gördüklerini, Heraklius’la konuşmalarını, gösterdiği yakınlığı bir bir anlatırlar. Ubâde b. Sâmit’in rivayeti burada bitiyor. Bu olayın anlatımı hadis kitaplarında geçiyor. Ama üzerinde çok durulmadan ve oldukça sıradan bir rivayet olarak aktarılıyor. Hz. Muhammed’in resminin var olması o günün Müslümanlarını heyecanlandırmıyor. Bunu elçilerin anlattıklarını dinleyen Hz. Ebu Bekir’in tepkisinden de anlamak mümkün. Onlar daha çok Hz. Muhammed’in mesajına odaklanmışlar, Hz. Ebu Bekir’in de tek kaygısı var; Heraklius’un yapılan daveti kabul etmesi ve Müslüman olması. Böylece hem dünyasını, hem de İslam inancına göre ahretini kurtarmış olacaktı. Hz. Ebu Bekir’in, ondan önce de Hz. Muhammed’in Bizans imparatorlarına elçiler gönderdiği kesin. Hatta Hz. Muhammed’in göndermiş olduğu mektubun nüshasının bile nerede olduğu, ne şekilde durduğu, nasıl muhafaza edildiği biliniyor. Bu davet mektuplarının bir kısmı da Topkapı Sarayı Mukaddes Emanetler bölümünde sergileniyor. Ancak Ubâde b. Sâmit’in rivayetinde geçen resimlerin günümüze ulaştığına dair hiçbir bilgimiz yok. Bizans elçilerin ziyareti 633 yılında yaşandı. Fakat konstantin şehri 1204 yılında Latinler tarafından yağmalandı. İstanbul’da bulunan çok önemli sanat eserlerinin, Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen pek çok eşyanın o sırada yağmalandığını biliyoruz. Acaba Heraklius’un gösterdiği resimler de bu yağmada mı yok oldu? Yoksa 1453’te Türklerin eliyle mi ortadan kaldırıldı? Ya da hiçbir şey olmadan günümüze kadar ulaştı mı? Buna dair tek bir bilgi bile yok. Belki de var ama biz bilmiyoruz. Hz. Muhammed’in resmi de tıpkı peygamberliğini haber veren apokrif Barnaba İncili gibi tarihin sırları arasında yerini alıyor… KAYNAK: CHRONICLE DERGİSİ

3 Eylül 2019 Salı

1 milyon takipçisi olan facebook sayfası nasıl çalındı?



                Arkadaşlar merhaba bu olayı bir arkadaşımın yakın arkadaşı anlatmıştı. Olay şöyle gelişmiş; bu arkadaşın bir milyon takipçisi olan bir facebook sayfası var. Bu sayfadan paylaştığı reklamlar ile kazanç elde ediyor. Bu sayfada paylaştığı her video en az bir milyon tıklamaya ve beş yüz binden fazla paylaşıma ulaşabiliyor. Bu facebook sayfasını satın almak isteyen biri kırk bin lira para vermeyi teklif etse de kesinlikle satmıyor.
                İşte bir gün birileri şirket adı altında sayfadaki telefona ulaşıp arkadaşı arıyor ve şöyle bir teklifte bulunuyor. Diyor ki; biz sizin sayfanıza reklam vermek istiyoruz bunun karşılığında ayda altı bin lira para vereceğiz diyorlar. İşte Almanya kökenli bir şirketiz sayfanızı araştırdık ve böyle bir karar verdik diyorlar. Çocuk tamam deyip kabul ediyor. Sonra diyorlar ki bizi sayfanda yöneticilerden biri olarak ekle ki biz reklam paylaşımlarını direk buradan yapalım diyorlar. Çocuk nasıl olacak filan diye soruyor.” Onlar da diyorlar ki; “Bir bilgi işlemdeki arkadaşlarımıza yönlendirelim onlar size nasıl olduğunu tarif eder” diyorlar. Bunlar telefonda şunu yap, şunu tıkla, şunu ekle derken bir anda sayfa yok oluyor. Onların dedikleri yeri tıklamasıyla sayfanın kapanması bir oluyor. Hala ne olduğunu anlamamışken sonunda bir milyonluk sayfasının çalındığını ve işin kötüsü kendi elleriyle teslim ettiğini anlıyor. Bundan sonra o telefona zaten bir daha kimse ulaşamıyor. Siz şimdi polise gitsin dava açsın demiş olabilirsiniz. Evet, onu da yapmış ama sayfada hani bu ismin yanındaki mavi tik var ya o olmadığı için facebook’tan sayfasını geri alamıyor. Bilişim suçlardan da bir şey çıkmamış. Sayfayı hackleyenler kısa süre içinde önceden paylaşılan her şeyi siliyorlar ve sıfırdan yeni bir isim koyup başka birine satıyorlar. Bu arkadaş yine de ara sıra yorum kısmına yaptığı uyarıları hemen silerek ve engelleyerek başlarından savıyorlar. Bu olaydan sonra bizim çocuk tabi bunalıma giriyor, üzüntüsünden yataklara düşüyor. Düşünün kırk bin lirayı az bulup satmayan biri aynı sayfayı beş kuruş alamadan elinden kaçırıyor. Ve biliyor musunuz bunu yapan koca koca adamlardan oluşan bir çete değil her hangi bir bilgisayar bölümünde okuyan ve biraz hackerlik öğrenen ergenler yapıyor bunu. Neyse bu arkadaşa geçmiş olsun diyelim ama artık biliyoruz ki eğer böyle takipçisi çok bir facebook sayfanız varsa çalındığı takdirde facebook size genellikle destek vermiyor. Haberiniz olsun. Paylaşmayı  unutmayın.

Normal hayatta bunlar bizim ne işimize yarayacak?


Geçtiğimiz gün bir öğretmenin şöyle bir twit’ini okumuştum; twit’te diyor ki; “İlk okulda Türkçe öğretmeniyim. Bir gün sınıfa dönerek “de,da” eklerinin nerede ayrı veya birleşik yazılacağına dair bir konu anlatacağımı söyledim ve ekledim: Çocuklar! Bu konu o kadar önemlidir ki; yanlış yazdığınız zaman internette alay edilip kınanırsınız. Ona göre dikkatli dinleyin’ dedim. Çocuklar ilk defa o konuyu dersin sonuna kadar çıt çıkarmadan dinlediler.” Diyor o öğretmen.
“Bunlar benim normal hayatta ne işime yarayacak sorusu kişilerin değil insan beyninin sorduğu bir sorudur. Çünkü insanoğlu hep işine yarayacak şeylerin peşine düşer. Hayatla ilgili olmayan şeyleri öğrenmeyi sevmez. Hikayeler konuları hayata bağlar. Siz kafada bir çekmeceye trigonometriyi koyar kapatırsanız o beyin o bilgileri kullanmaz. İnsan beyni rasyonel bir cihaz değildir. Duyguları yönlendirdiğiniz zaman onu istediğiniz yöne yönlendirebilirsiniz.” Diyor Sinan Canan bir röportajında.
İnsan sorun üretmek ve sorun çözmek için yaratılmıştır. Onun çocuklara bir ders bir konu anlattığınızda size şu soruyu sorabilir “Bunlar bizim ne işimize yarayacak” şu ana kadar bu soruya doğru düzgün cevap veren kimse olmadı. Eğer bir konuyu anlatmadan önce o konunun neden bulunduğunu hangi sorunun çözümü için kullanıldığını ve gelecekte hangi meslekte kullanılacağını anlamazsanız yani bir hikaye gibi onu öncelikle güdüleyemezseniz size bu soruyu hep soracaktır.
O zaman Trigonometriden devam edelim. Trigonometri, bundan beş bin yıl önce kullanılmaya başlandı. Dairenin yarı çapını 360’a bölerek güneşin bir yılda kaç gün olduğunu tespit etmişler. Mısırlılar işi daha ileri götürüp geometriyi geliştirip bunu piramitlerde kullanmışlar. Bugün ise Trigonometriyi kullanan bazı dallar şunlar: jeofizik, ekonomi, elektrik mühendisliği, elektronik, makine mühendisliği, meteoroloji, müzik kuramı, oşinografi (okyanus bilimi), farmakoloji (eczacılık), optik, fonetik, olasılık kuramı, psikoloji, sismoloji... kullanılmaktadır. Birçok kişi tarafından sadece matematikte hesaplama olarak görülen trigonometri, uygulamaları astronomide görülmekle beraber fizik, meteoroloji, uçak yapımı ve uçakların yol alışları gibi pek çok alanda kullanılmaktadır.
Bir öğretmen Trigonometri konusunu anlatmaya başlamadan önce sadece on dakika bunun ne işe yarayacağından bahsetse belki öğrenciler ilk defa o konuyu merakla ve zevkle dinleyecekler. Evet normalde zaten MEB’in yıllık planında dersin böyle anlatılacağında dair her şey mevcut zaten öğretmen konuyu böyle anlatmak zorunda. Ama gelin görün ki, o kadar konuyu öğrencilerin anlayacağı şekilde bir yıla sığdırmak çok zor. Bundan dolayı devlet okullarında maalesef öğretmenler sadece konuyu düz bir şekilde anlatıp geçiyorlar.

5 Ağustos 2019 Pazartesi

Olgun KAYIKÇI -1997 -ilkokulda bir dayak





Size çocukken başımdan geçen bir çocuk şiddetinden bahsetmek istiyorum. Hikaye şeklinde anlattım.

1997 Nisan ayı…

                Öğretmenim yavaşça sınıfa girdi. Etrafa şöyle keyifsizce bir göz attı. Yavaşça yürüyüp masasına oturacaktı ki, hemen yanımda oturan kız sıra arkadaşım ayağa fırladı. “Öğretmenim” dedi parmağıyla beni ve yanımdaki kardeşimi göstererek “Bu ikisi hiç masa örtüsünü eve yıkatmaya götürmüyorlar hep ben götürüyorum. Ben enayi miyim.” Dedi. Sınıfa girdiğinden beri somurtan bu 1.90 boyundaki öğretmen, o günkü kurbanını gözüne kestirmişti. Masasına oturdu ve parmağıyla işaret ederek “Siz ikiniz hayat bilgisi defterinizi getirin.”dedi. Titreyen ellerimle üzerinde nehirlerin olduğu küçük üç ortalı defterimi çıkardım. Önce kardeşimin defterini kontrol etti. Çok incelemedi, şöyle göz ucuyla birkaç sayfa çevirip geri verdi. Ardından benim defterimi eline alıp sayfaları hızla çevirmeye başladı. Birkaç yeri kırmızı kalemle çizdi. Bir şeylerin ters gideceğini hissettim belki, yerime oturmak istedim. Fakat son anda beni geri çağırıp tahtaya çıkardı. Bana dönerek “Bu ne böyle her sayfayı bitirmeden sonraki sayfaya geçmişsin. Bak kardeşinin defterine çok düzenli. Neden sende böyle düzenli tutmuyorsun defterini…”
Sözün bundan sonraki kısmında sadece dayak vardı. Ama öyle böyle değil için de bolca, kocaman elleriyle attığı tokatlar, kalçama yediğim tekmeler, itmeler ve bunca dayağa rağmen iki elime yediğim sopalar vardı. Ben mi? Ağlıyordum. Bu kadar dayağı hayatı boyunca yememiş dokuz yaşındaki bir çocuğun ağlaması gibi ağlıyorum. Hıçkıra hıçkıra ve salya sümük. “Geç yerine” dedikten sonra zor bela yerime oturdum. Hıçkırıklarım sınıfta  yankılanıyordu. Sınıftaki tüm çocuklar gözlerinin önünde cereyan eden bu dayaktan nasiplenmemek için suspus oturuyorlardı. Yerime geçtikten hemen sonra “Git elini yüzünü yıka” dedi. Zor bela tekrar yerimden kalkıp yine hıçkırıklar içinde lavaboya gittim. Orada elinde fırçasıyla temizlik yapan bir hademe amca vardı. Hemen yanıma gelip “Ne oldu düştün mü?” diye sordu. Ağlamaktan cevap veremedim. Birkaç kez denedim ve sonunda “Ö…Ö…Öğretmen dövdü.” Diyebildim. Böyle söyleyince adamda çaresiz başını salladı. Belki de beni teskin edebilmek için; “ Bir şey olmaz, annene babana söyle tamam mı?” dedi. Başımı sallayıp lavaboda önce ellerimi, sonra ağlamaktan kir içinde kalan yüzümü yıkadım. O gün nasıl geçti bilmiyorum ama iki gün sonra evime dönerken bizi o gün şikayet eden kızın anneme gelerek tüm olayı anlattığını gördüm. Annem bu olayı neden anlamadığımı sorduğunda, susup eve girdim. 
Birkaç gün sonra annem okula, öğretmene hesap sormaya gittiğinde öğretmen; “Çocuğunuz yaramaz, çocuğunuz şaban’ın hareketlerini yapıyor.” Diye alakasız suçlamalarla başından def etmişti. Ben mi yaramazdım? Çocukluğunun her bir detayına kadar iyi hatırlayan ben, hayatım boyunca hep uslu bir çocuk oldum. Sonraki hafta Babam pastaneden pasta yaptırıp öğretmene götürerek benim durumumu sormaya gitti. Babamın, polis olmasına rağmen pasta götürmesini hiçbir zaman kabullenmedim. Çünkü ben o yaşta babamdan, silahını çıkarıp öğretmenimin alnına dayamasını isterdim. Otuz yaşındayım ve o günün travmasını bu yaşıma kadar atlatamadım. Halen hatırladıkça ağlayası geliyor insanın. Henüz dokuz yaşındaki bir çocuk yazısı kötü diye, defteri düzgün değil diye öldüresiye dövülür mü? 
Babamın ziyaretinden sonra bana bir daha dokunmadı. Ama bu öğretmenimi durdurmadı. Benim dışımda bir çok çocuğu daha dövdü. Hatta bir keresinde bir çocuğun sırtında kalın bir çıta kırmış, çıta kırılınca başka bir sopa alıp vurmaya devam etmişti. İri yarı kuvvetli bir adamdı. Sınıfa sürekli genç kız getiriyordu. Her hafta gelen genç ve güzel kızları eğlendirmek için, sınıftaki küçük kızlara aşk dolu şarkılar söyletiyordu. Şimdi kim bu adam derseniz Söyleyeyim. Adı: Olgun Kayıkçı. O zamanlar sıradan bir okulda sınıf öğretmeni olan bu adam. Şu an istanbul Kadıköy- İlhami Ahmed Örnekal İlkokulun’da okul müdürü. Belki de şu an emekli olmuştur bilemiyorum. Bana yaptığı bu travmanın hesabını ona sormayı defalarca düşündüm. Erteledim. Hesap günü her şeyin cezasını çekmesi için o güne erteledim.

30 Haziran 2017 Cuma

2015-2016 Yılında Türkiye'de Düzenlenen Tüm Terör Saldırıları

 Türkiye’de son 1 yıl içerisinde 17 kez canlı bomba ve bombalı araçla saldırı düzenlendi. Saldırıda polis, asker ve sivil olmak üzere toplam 298 kişi hayatını kaybetti. Bine yakın insan da yaralandı.
   IŞİD, TAK (Teyrêbazên Azadiya Kurdistan) ve PKK’nın üstlendiği saldırıların ilki HDP’nin 5 Hazira’nda Diyarbakır mitinginin bombalanmasıyla başladı. IŞİD tarafından gerçekleşen saldırıda 5 kişi hayatını kaybetti. 400 kişi de yaralandı. 1 yıl içerisinde gerçekleşen hemen her patlamadan sonra saldırıya ilişkin haberlere yayın yasağı getirildi.
1 yılda gerçekleşen saldırıların kronolojik sıralaması şöyle:
5 Haziran 2015 HDP mitingine saldırısı
5 Haziran 2015’te HDP’nin Diyarbakır'daki seçim mitingine IŞİD tarafından bombalı saldırı düzenlendi. Haziran 2015 Türkiye genel seçimlerinden iki gün önce düzenlenen saldırıda 5 kişi öldü, 400'ün üzerinde kişi de yaralandı.

7 Haziran Genel seçimi

AK PARTİ - Adalet ve Kalkınma Partisi
40,87 %
18.864.864

CHP - Cumhuriyet Halk Partisi
24,95 %
11.518.0703

MHP - Milliyetçi Hareket Partisi
16,29 %
7.519.1684

HDP - Halkların Demokratik Partisi
13,12 %
6.057.506

*Yılların iktidar partisi, iktidarı kaybetti. Yeterli oyu olmadığı için diğer üç parti ile koalisyon yapmak zorundaydı. CHP ve BDP koalisyon yapma taraftarıydı. Aslında eski iktidar partisi de CB'NIN isteği ile koalisyon yapmak istemiyordu. Bu mecrada kilit nokta MHP idi. Fakat Bahçeli, BDP ile kesinlikle koalisyon yapmayacağını söylüyordu. Bunun için hükümet kurulamadı. Mecburen erken seçim kararı alındı. 
20 Temmuz 2015 Suruç katliamı
20 Temmuz 2015'te Kobanê’ye yardım götürmek için Şanlıurfa’nın Suruç ilçesine giden SGDF üyelerinin olduğu 300 kişilik gruba Amara Kültür Merkezi’nin bahçesinde IŞİD canlı bomba saldırısı düzenlendi. Saldırıda 34 kişi öldü, 100'den fazla kişi yaralandı.

10 Ağustos 2015 Sultanbeyli saldırısı
İstanbul Sultanbeyli'de, Fatih Polis Merkezi'ne bomba yüklü araçla saldırı düzenlendi. Saldırının ardından çıkan çatışmada bir polis memuru hayatını kaybetti, iki saldırgan öldürüldü, 10 kişi yaralandı. Emniyet yetkilileri, ilk incelemelere göre saldırıyı terör örgütü PKK'nın yapmış olabileceği ihtimali üzerinde dururken, çalışmalar geniş kapsamlı olarak ediyor.



10 Ekim katliamı Ankara Tren Garı katliamı

 2015 Ankara saldırısı, 10 Ekim 2015'te yerel saatle 10:04 civarında Ankara ilinin Altındağ ilçesinin Ulus semtindeki Ankara Garı kavşağında düzenlenen Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ölümcül bombalı intihar saldırısı.
 10 Ekim 2015’te Ankara'da gerçekleştirilen Barış Mitingi'nin toplanma yeri olan Tren Garı'nın önünde iki bomba ile yapılan saldırıda 103 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Yapılan soruşturmanın neticesinde saldırıyı IŞİD üyesi Yunus Emre Alagöz ile Suriye uyruklu bir teröristin gerçekleştirdiği tespit edilmişti. Yunus Emre Alagöz, 3 ay önce Suruç'taki  saldırıyı gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz'ün ağabeyiydi.
            Kasım 2015 genel seçimleri için düzenlenen seçim kampanyaları sırasında meydana gelen bombalama nedeniyle çeşitli partiler planlanan mitinglerini iptal ettiler. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 Ekim'de Türkmenistan'a yapacağı ziyareti iptal etti.  Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, olay günü Kayseri’de yapacağı mitingi iptal etti. Cumhuriyet Halk Partisi, 1 Kasım'a kadar tüm büyük mitingleri iptal kararı aldı.  Halkların Demokratik Partisi, seçim sürecinde yapmayı planladığı Diyarbakır'da dâhil 10 mitingi iptal etti.






1 kasım Genel Seçimleri
AK PARTİ - Adalet ve Kalkınma Partisi
49,49 %
23.673.541

CHP - Cumhuriyet Halk Partisi
25,31 %
12.109.985

MHP - Milliyetçi Hareket Partisi
11,90 %
5.691.737

HDP - Halkların Demokratik Partisi
10,76 %
5.145.688

23 Aralık 2015 Sabiha Gökçen Saldırısı
23 Aralık 2015'te Sabiha Gökçen Havalimanı'nın peronunda patlama meydana geldi. Saldırıyı, TAK üstlenirken olayda temizlik işçisi 2 çocuk annesi Zehra Yamaç (30) hayatını kaybetti, bir kişi de yaralandı.




12 Ocak 2016 Sultanahmet saldırısı
12 Ocak 2016'da İstanbul Sultanahmet meydanında, Suriye kökenli 28 yaşındaki bir saldırgan, turist kafilesinin arasına girerek üzerindeki bombayı patlattı. Patlama sonucunda saldırgan dâhil 13 kişi olay öldü, 16 kişi de yaralandı. İŞİD’li olduğu açıklanan teröriste ait olduğu öne sürülen görüntüler, 5 Ocak 2016’da İstanbul’da kaydedilmiş.5 Eylül 1988 doğumlu Nabil Fadli’nin Türkiye’ye kısa süre önce girdiği ve İŞİD’in bir hücresinden olduğu sanılıyor. Canlı bombaya ait olduğu belirtilen bir parmağın, bazı işlemler için parmak izi veren Nabil Fadli ile eşleştiği öne sürüldü. 

17 Şubat 2016 Ankara Saldırısı
Ankara'nın kalbine bomba yüklü araçla saldırı düzenlendi. Bomba yüklü araç, Genelkurmay, TBMM ve kuvvet komutanlıklarının yakınında 5 askeri servis aracının geçişi sırasında patlatıldı. Saldırıda 28 kişi öldü, 61 kişi yaralandı. RTÜK'ten yayın yasağı getirildi. Polise genelde ya PKK ya da TAK saldırır ama yine de kimin yaptığı aydınlanamadı. Ama saldırının TAK tarafından yapıldığı daha güçlü.


13 Mart 2016 (Ankara) Kızılay saldırısı
Başkent Ankara'da son beş ayda üçüncü kez saldırı düzenlendi. Bu kez Ankara'nın kalbi Kızılay'da bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda 34 kişi öldü, 125 kişi yaralandı. Saldırı TAK tarafından yapılmış.


19 Mart 2016 (İstanbul) İstiklal Caddesinde intihar saldırısı

İstanbul’un en merkezi yeri olan İstiklal Caddesinde IŞİD’li bir canlı bombanın kendini patlatması sonucu 3’ü İsrailli, biri İranlı 4 turist öldü. Taksim İstiklal Caddelerdesinde Beyoğlu Kaymakamlığı önünde intihar saldırısı düzenlendi, 5 kişi öldü, yedisi ağır 37 kişi de yaralandı. İçişleri Bakanlığı saldırıyı gerçekleştiren örgütün IŞİD olduğunu belirtti.

*IŞİD üyesi saldırgan arananlar listesindeydi

*ABD ve Almanya uyarmıştı

27 Nisan 2016 (Bursa) Ulu cami saldırısı
Bursa’da Ulu Camii yakınlarında dün akşam saatlerinde şiddetli bir patlama oldu. Bursa Valiliği, yaşanan patlamaya kadın canlı bombanın yol açtığı, intihar bombacısının kendisini patlattığını açıkladı. Patlamada canlı bomba öldü, 13 kişi de yaralandı. Bursa'da, kent merkezinde Ulu Camii yakınında TAK’ın üstlendiği canlı bomba saldırısında 13 kişi yaralandı.


1 Mayıs 2016 Gaziantep saldırısı
Gaziantep'te bu sabah düzenlenen terör saldırısında yaralanarak hastaneye kaldırılan polislerden biri daha doktorların müdahalesine rağmen kurtarılamayarak şehit oldu. Böylece saldırıda şehit olan polislerin sayısı 2'ye yükselirken, 18'i polis 22 kişinin tedavisi ise sürüyor. Bombacının kimliği belirlendi. IŞİD üyesi olan bombacı İsmail Güneş'in babası gözaltına alındı.



12 Mayıs 2016 (İstanbul) Sancaktepe saldırısı
İstanbul Sancaktepe'de Kara Havacılık Alay Komutanlığı kışlasının yakınında bir araçta patlama meydana geldi. İstanbul Valisi Vasip Şahin, patlamada 5'i asker 3'ü sivil olmak üzere 8 kişinin yaralandığını bildirdi. PKK'nın askeri örgütlenmesi HPG tarafından yapılan ve Fırat Haber Ajansı'nın internet sitesinde yayımlanan açıklamada, saldırının HPG tarafından gerçekleştirildiği belirtildi.



12 Mayıs 2016 Dürümlü köyü katliamı
12 Mayıs'ta Dürümlü mezrasında PKK'nın 15 ton patlayıcı yüklü kamyonunun infilak etmesiyle 16 kişi hayatını kaybetmişti. Diyarbakır'ın Sur ilçesi Dürümlü mezrasında patlayıcı yüklü kamyonun infilak etmesi sonucu 16 kişinin yaşamını yitirdiği, 23 kişinin yaralandığı saldırı, terör örgütü PKK'nın sivillere yönelik gerçekleştirdiği diğer katliamlar gibi hafızalara kazındı. Sur'da 12 Mayıs'ta saat 22.30 sıralarında terör örgütü PKK mensuplarınca patlayıcı yüklü kamyon infilak ettirildi.



7 Haziran 2016 Vezneciler saldırısı
   İstanbul Veznecilerde bomba yüklü araçla saldırı gerçekleştirildi. TAK’ın üstlendiği saldırıda 7’si polis 11 kişi hayatını kaybetti. 36 kişi yaralandı. İstanbul Vezneciler'de, Çevik Kuvvet ekiplerinin geçişi sırasında bombalı araçla saldırı düzenlendi. Patlamada 6 polis şehit oldu, 5 sivil hayatını kaybetti. 3'ü ağır 36 kişinin de yaralandığı saldırıya ilişkin 4 kişi gözaltına alındı.



8 Haziran 2016 Midyat saldırısı
   Mardin'in Midyat ilçesinde Emniyet Müdürlüğü binasına bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda iki kadın polis, iki de sivil hayatını kaybetti. Saldırıda 34 kişi de yaralandı. Başbakan Yıldırım, "Saldırıyı gerçekleştiren katil PKK örgütüdür" ifadesini kullandı. 

28 Haziran 2016 Atatürk Havalimanı saldırısı
İstanbul Atatürk Havalimanı'nda terör saldırısı düzenlendi. IŞİD mensubu olduğu öğrenilen 3 terörist, Dış Hatlar Terminali'nde çevreye ateş açtı, ardından da üzerlerindeki bombaları patlattı. Saldırıda 42 kişi hayatını kaybederken, 238 kişi yaralandı. Terör saldırısına ilişkin haberlere ise yayın yasağı getirildi. Saldırı nedeniyle bir günlük yas ilan edildi.


10 Ağustos 2016 Diyarbakır-Sur saldırısı
Diyarbakır'ın Sur ilçesindeki tarihi On Gözlü Köprü yakınlarında polis servis aracına bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda 5’i aynı aileden olmak üzere 6 kişi hayatını kaybetti. Alınan ilk bilgilere göre, eski Mardin yolu On Gözlü Köprü mevkisinde çevik kuvvete ait servis aracının geçişi esnasında PKK mensuplarınca bombalı saldırı gerçekleştirildi.

10 Ağustos 2016 Mardin Kızıltepe saldırısı
 Mardin'in Kızıltepe ilçesinde polis servisinin geçişi sırasında PKK'lı teröristlerce döşenmiş bir aracın infilak etmesiyle 7 sivil hayatını kaybetti 10'u polis 32 kişi yaralandı.

15 AĞUSTOS 2016 Diyarbakır Trafik
   Diyarbakır Bölge Trafik Müdürlüğü önünde bomba yüklü bir araçla düzenlenen saldırıda 5’i polis olmak üzere 8 kişi hayatını kaybetti. Diyarbakır Valiliği, 15 Ağustos günü Şehit Emniyet Amiri Murat Uçar Bölge Trafik Denetleme İstasyonu'na yapılan bombalı saldırıyı düzenledikleri öne sürülen 2 PKK'lı terörist ile eylemde kullanılan 1 aracın ele geçirildiğini açıkladı.

17 Ağustos 2016 Van saldırısı
İpekyolu ilçesi İskele Caddesi üzerinde 2 Nisan Polis Merkezi ve polis evinin bulunduğu binanın yakınına teröristlerce bırakılan patlayıcı yüklü araç dün gece 23.15 sıralarında infilak ettirildi. Patlama sonucu 1’i çocuk 2 kadın 3 kişi hayatını kaybederken, yaklaşık 70 kişi de yaralanmıştı. PKK’lı bir terörist, bomba yüklü aracı, polis merkezi ve polis evinin yakınına park edip olay yerinden uzaklaştıktan sonra uzaktan kumanda ile infilak ettirdi.


17 Ağustos 2016 Elazığ saldırısı
Elazığ Emniyet Müdürlüğü'ne bu sabah PKK'lı teröristler bomba yüklü araçla saldırı düzenledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı son rakamlara göre 5 güvenlik görevlisi şehit oldu, 217 kişi yaralandı.

20 Ağustos 2016 Gaziantep saldırısı  
   Gaziantep’in merkez Şahinbey İlçesi’nde sokakta yapılan düğünde kalabalığın arasına karışan canlı bomba terörist, üzerindeki patlayıcıyı infilak ettirdi. Patlamada 51 kişi hayatını kaybetti. Gaziantep'te sokakta yapılan bir düğünde patlama meydana geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, saldırıyı 12-14 yaşlarında bir canlı bombanın gerçekleştirdiğini ve 51 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.  (Enteresan gelebilir ama bu olayı PKK değil kan davası husumeti olan kişilerce gerçekleştirildi.)

6 Ekim 2016 İstanbul, Yeni Bosna saldırısı
İstanbul Yenibosna’da polis karakolu yakınına bırakılan motosiklette bulunan bombanın patlaması sonucu 10 kişi yaralandı. Güvenlik birimleri olaydan bir gün sonra Aksaray ilinde yakalanan PKK üyesi bir kişinin saldırının faili olduğunu açıkladı.





16 Ekim 2016 Gaziantep saldırısı
Gaziantep'te polis ekipleri, Üniversite Bulvarı'ndaki bir hücre evine baskın düzenledi. 2 canlı bombadan biri yakalanırken, diğeri kendini patlattı. Gaziantep Valisi, 3 polisin şehit olduğunu açıkladı. Anadolu Ajansı'nın haberine göre, Şahinbey ilçesine bağlı Güneykent Mahallesi'ndeki bir evde teröristlerin saklandığı ihbarı alan İl Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şubesi ekipleri, bölgenin giriş ve çıkışlarını zırhlı araçlarla kapattı. Daha sonra belirlenen eve giren ekiplerin çalışması sırasında terör örgütü IŞİD üyeleri kendilerini patlattı.






 4 Kasım 2016 Diyarbakır saldırısı
     Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde bulunan Emniyet Müdürlüğü'nün Terörle Mücadele ve Çevik Kuvvet şubelerinin yer aldığı ek binası yakınlarında bomba yüklü bir araçla düzenlenen saldırıda 2’si polis 11 kişi hayatını kaybetti. Saldırıyı hem IŞİD hem de PKK bağlantılı TAK üstlendi. Diyarbakır Valiliği saldırıyı PKK’nın gerçekleştirdiğini duyurdu.




24 Kasım 2016 Adana valiliği saldırısı
Adana Valiliği yakınında bulunan otoparkta bombalı araç patlatıldı, 2 kişi hayatını kaybetti. Adana Valiliği otoparkında bomba yüklü araç patlatıldı. Saldırıda 2 kişi hayatını kaybetti, 33 kişi de yaralandı. Saldırıyı TAK adlı örgüt üstlendi.



10 Aralık 2016 (İstanbul) Vodafon Arena saldırısı
Beşiktaş’ta Beleştepe olarak bilinen Vodafone Arena yakınlarında düzenlenen iki bombalı saldırıda 44 vatandaşımız şehit oldu. Beşiktaş-Bursaspor maçının ardından Vodafone Arena'nın önünde seyir halindeki bir araç patlatıldı. Bundan 45 saniye sonra da, hemen yakındaki Maçka Parkı'nda durdurulan bir kişi kendini patlattı. Polisin hedef alındığı saldırılarda çoğu polis en az 38 kişi hayatını kaybetti. 150'den fazla kişi de yaralandı. Yetkililer saldırıların faili olarak PKK’yı işaret etti.



17 Aralık 2016 - Kayseri
Kayseri'de çarşı iznine giden silahsız ve sivil giyimli askerlerin de olduğu halk otobüsünün yanında bomba yüklü araçla saldırı düzenlendi. TSK, 13 askerin şehit olduğunu açıkladı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 6'sı ağır 55 yaralı olduğunu açıkladı. YAYIN YASAĞI GETİRİLDİ. Saldırının faili belli değil.



1 Ocak 2017 İstanbul (Reina saldırısı)
İstanbul’un en ünlü eğlence kulüplerinden olan Reina’ya, uzun namlulu silahlarla düzenlenen terör saldırısında, biri polis 39  kişi hayatını kaybetti, 69 kişi de yaralandı. Olayla ilgili Vali Vasip Şahin “Çok vahşice, acımasızca, yılbaşını kutlamak için gelmiş masum insanların üzerine kurşun yağdırılarak, maalesef bugünkü menfur olayı meydana getirmiştir” dedi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu saldırıya ilişkin acı bilançoyu verdi. Bakan “Saldırıda 16’sı yabancı uyruklu 39 kişi yaşamını yitirdi” dedi. Saldırının faili IŞİD olarak belirlendi. Olaya basın sansürü konuldu.



11 Nisan 2017 (Diyarbakır) Bağlar saldırısı
Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde bulunan polis merkezinde patlama meydana geldi. Patlamanın zırhlı aracın tamiratı sırasında meydana geldiği duyuruldu. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan 1 kişinin hayatını kaybettiği duyuruldu. Saldırı yapmak için kullanılan tüneldeki duvarlarda "PKK-YPG" yazısı görülüyor fakat bu hala doğrulanmadı.